Kımız Çiftliği


Kımız Çiftliği

Türkiye’de yaşıyoruz. Kazakistan’ı görme imkanımız da yok. İzmir’e her an gidebiliriz. İşte size Kazak vadisi.

İzmir’e sadece yarım saat mesafede. İzmir-Ankara yolundan devam ederken Kemalpaşa ayrımından sağa kıvrılıyor ve Torbalı-Selçuk istikametine doğru geçtikten yaklaşık 4 km sonra, yine sağdaki toprak yoldan 800 metre daha içeri girip Alaş Kazak Vadisi-Kımız Çiftliği’ne ulaşılıyor.

Çiftlik, Nif Dağı’nın eteklerinde zeytin, çam ve çok çeşitli meyve ağaçlarından oluşan yemyeşil bir ormanın yanı başındadır.

KAZAK VADİSİ’NİN TARİHÇESİ:

Çiftliğin web sitesinde Şirzat Doğru’nun ağzından yazılmış. Şirzat Doğru, Doğu Türkistan işgal edildikten sonra, yurdundan ayrılmak zorunda kalan bir Kazak Türk’ü. “Büyük Kazak Göçü” denilen yürüyüşleri 1949 yılında başlamış ve iki yıl sürmüş. Taklamakan Çölü’nü ve Himalaya’ları aşarak Hindistan’a ulaşmışlar; 1954 yılında da Türkiye’ye gelmişler. Türkiye’de çok sıcak karşılanmışlar ve Şirzat Doğru da bir vefa borcu olarak, unutulmaya yüz tutmuş iki ata kültürünü, Türk halkına tekrar kazandırmak istemiştir.

Şirzat Bey, ata içeceği kımız ve tüm Türk boylarının doğup büyüdüğü Otağ, yani “Yurt.”  kurmak amacıyla; 1987 yılında Altay Dağları’nı andıran bu vadiyi satın almış. İlk olarak da, iç motifleri Türkistan’dan davet edilen ünlü Kazak ressam Aman Abzalbek tarafından çizilen bir Otağ inşa etmiş. Otağ’ın kendine özgü bir oturma düzeni olurmuş. Otağ töresini bilen kişiler, içeri girdiklerinde yaş ve mevkilerine göre, oturmaları gereken yerlere otururlarmış. Kazak Vadisi’ndeki Otağ, çok büyülü bir mekan. Göz atmadan sakın geçmeyin. Ayrıca milli giysileriyle at üzerinde gezen gençlerin oluşturduğu Kazakistan manzarası ve çiftliğin sahibinin de bir Kazak Türk’ü olması sebebiyle, Türk basını buraya “Mini Kazakistan” ve “Kazak Vadisi” adlarını koymuş.

OTAĞ: Çiftlikte, turistik amaçlı ve sabit olarak düşünüldüğü için betonarme inşa edilen bir “otağ” da bulunmaktadır. (Otağ aslında kıl ya da keçe çadırdır). Tamamen Kazakistan Türkleri’nin yerel özelliklerine göre düzenlenmiş Otağın içinde. Kazak kıyafetleri içindeki personel tarafından, yöresel el sanatı ürünlerinin tanıtımı ve satışı yapılmaktadır.

ORTA ASYA LOKANTASI: Geleneksel Orta Asya mutfağı yemeklerinin servis edildiği bu lokantada; Kazak, Özbek ve Kırgız Türkleri mutfağından seçme yemekler bulmak mümkündür. Bunlar arasında en önemlileri; Özbek pilavı, bavursak, kaz sucuğu, dana etli sebze, kavurdak, şaşlık, buharda pişmiş mantı, kömürde tavuk budu, çiğ börek, kespe köje çorbasıdır.

Çiftlikte; özel olarak beslenen koyun ve keçilerin sütünden üretilen leziz yoğurt ve peynirler de alıcıları için satışa sunulmaktadır.

ATLAR: Orta Asya Türk kültürü içinde en baskın motif olan atlar, Kazak Vadisi’nin olmazsa olmazlarındandır. Çiftlikte, sadece Orta Asya atları değil, Avusturya orijinli Haiflinger cinsi oldukça uysal ve bol süt veren safkan kısraklar da yetiştirilmektedir. Kımız Çiftliği’ne giden yola saptığınızda, solda havalı yeleleriyle atları görebilirsiniz. Burada, sakin huylu olmalarıyla ünlü ve binek olarak yetiştirilen Haflinger tayları var.  Kımız Çiftliği’nin ziyaretçileri, ücreti karşılığı, isterlerse at binebilme imkanına da sahip oluyorlar. Manejde binilebildiği gibi, geniş çiftlik arazisinde ve ormanda da rehber eşliğinde ata binilebilmektedir.

At binmekten ürken ziyaretçiler ise; binlerce gelincik, papatya ve çeşitli çiçeklerle, yemyeşil çim ve ağaçlarla bezeli orman içerisinde, doğa yürüyüşleri yapabilmektedirler.



KIMIZ ÜRETME ÜNİTESİ
: Bu Orta Asya köşesinin tartışmasız en orijinal figürü, çiftliğe adını da veren, Türklerin en eski milli içkisi at sütünden yapılan “kımız”dır. Kımız, sulu ayran kıvamında, mayalı ve hafif alkollü bir içki olup, tadı Kafkas Türkleri’nin mucizevi bir diğer içeceği kefiri andırır. Kımızın, sağlığa faydalı yönleri, bilimsel yayınlara geçmiş. En iyi kımız, en az iki defa yavrulamış kısrağın sütünden elde edilebiliyor. Kazak Vadisi-Kımız Çiftliği’nde bulunan Alaş Kımız Üretme Ünitesi, Türkiye’nin ilk ve tek kımız imalatı yapan birimidir.

Bu çiftlikte üretilmekte olan kımız; istek üzerine 200cc cam şişelerde veya yarım litrelik plastik şişelerde özel ambalajında, en az 4 litre olarak kargo ile gönderilmektedir.

Kemalpaşa’daki Alaş Kımız Çiftliği, kış sezonunda sadece hafta sonları açık. Nisan ayından Ekim’e kadar ise her gün açıktır.

Adres: Çiftlik: Alaş Kımız Çiftliği Kazak Vadisi Çinliköy – Kemalpaþa /İzmir

“İkinci büyük Göç”le, Doğu Türkistan’dan Anadolu’ya gelen Şirzat Doğru, Kemalpaşa’da ana vatanın kurdu
Kazak Beyi Şirzat

Yıllık izin dönüşü karşılaştığım bizim işyeri doktoru (Sanral Hospital Hastanesi’nin de başhekimi) Doktor Zeki Hozer dedi ki;
– Tam senin köşeye göre bir adam tanıdım. Hayat hikayesi o kadar enteresan ki, gazete sayfalarına sığmaz. Olsa olsa, mükemmel bir film senaryosu olur. “O adam”ın ismini de, İzmir Kemalpaşa yakınlarında kurulu kimine göre Kazak Vadisi, kimine göre de Kımız Çiftliği’nin kurucusu Şirzat Doğru olarak veriyor.
Şirzat Bey’e telefon edip randevu alıyoruz.
Tam saatinde oradayız.
Çevre bir cennet bahçesi…
Özenle bakımı yapılmış yemyeşil çimler, kenarında köşesinde açan rengarenk mevsim çiçekleri, konuk gözlerine görsel bir şölen sunuyor.
Efsanevi Nif Dağı’nın arkasına doğru süzülen güneş, muhteşem vadiye erken vedaya hazırlanıyor.
Bizi “Yeni Asır’ı 1954’ten bu yana okurum. Bir gün bile ara vermedim” diyerek çok sıcak şekilde karşılayan Şirzat Bey, çevresindekilere talimat yağdırıyor:
– Şu masaya örtü getirin. Yeni çay demleyin. Bizim yemeklerden mantı ve börek getirin…”
Az sonra milli giysileri içinde zarif bir bayan da “hoşgeldiniz” dedikten sonra bizim masanın sakinleri arasına katılıyor.

KİTAP YOLDA
Şirzat Doğru tanıştırıyor:
– Eşim Gülnar Hanım…
Tarihte “Büyük Kazak Göçü” olarak bilinen, Orta Asya’dan yapılan ikinci Türk göçünün sakinlerinden olan Şirzat Doğru, sohbet koyulaştıkça derinleşen sorulara cevap vermek istemediğini söylüyor.
Gerekçesi de, “Bu konuda bir kitap yazıyorum. Hazırlıklarım son aşamaya geldi. Anlatacaklarımın tamamını oraya saklıyorum. Kitaptan önce gazetede yer alsın istemiyorum” diyerek, konuyu havanın güzelliğine, Kımız Çiftliği’nin nasıl çalıştığına kaydırmaya çalışıyor.
Biz yine de, “derin detayları” Şirzat Bey’in ön hazırlıklarını bitirdiği kitabına bırakarak, kendisini ana hatlarıyla tanıtmasını istiyoruz:
İşte Kemalpaşa’nın Altaylar’dan gelen adamı Şirzat Doğru…

12 KARDEŞ
Şirzat Doğru, 1935 yılında atalarının, Kazakistan ile Çin arasında kalan “Tolu”dan Doğu Türkistan’a zorunlu göçü “kaçkaç” sırasında dünyaya gelir.
Doğum zamanını, Doğu Türkistan’da tuttukları takvime göre bilen Şirzat Doğru, bu durumu şöyle açıklıyor:
– 1935 yılında doğmuşum. Nüfusta 1934 yazar ama 1935’tir. Çünkü babamla “yıldaş”mışız biz. Bizde yıllara hayvan adı verilir. Koyun,sığır diye. Ben domuz yılında doğmuşum. Babam da benden 36 yıl önce domuz yılında doğmuş. Demekki babamla biz yıldaşız.
Babası Sabadil ve annesi Nurillah’ın 2’si erkek 12 çocuğundan 5.’ncisi olan Şirzat’ın diğer erkek kardeşi küçükken vefat edince o ailenin tek erkek evladı olarak hayata devam eder.

ELVEDA ANAYURT
Şirzat’ın 14 yaşına geldiği günlerde, Orta Asya’da durum şöyledir:
Türk Boylarının yaşadığı Türkistan’ın Batı Türkistan(Kazakistan, Kırgızistan, Türkmenistan ve Özbekistan) ve Doğu Türkistan olarak ikiye ayrılmasından sonra, Çinliler Doğu Türkistan’ı yok etmek üzere oraya Sing Yan (Çince yeni eyalet) adını verirler.
Devamını Şirzat Doğru’dan dinliyoruz:
– Bu işgal karşısında Doğu Türkistan’ın birisi amcam olan, üç vilayetinin lideri, Çinlilere karşı bir gerilla savaşı açar. Onlar bu savaştan galip çıkamayınca kaçmak zorunda kalınır. “Nereye gideceğiz?” sorusuna cevap olarak; Afganistan, Hindistan, Pakistan yoluyla Türkiye’ye gitme kararı alınır.

YÜZDE 80 ZAYİAT
18 bin kişiyle başlayan göç, daha doğrusu büyük kaçış sırasında Çinliler, kafilenin peşini bırakmaz. Kaçma – kovalamaca, Taklamakan Çöl’ünü geçerken de Himalayalar’ı aşarken de devam eder.
Çin saldırıları, açlık, susuzluk, ağır iklim koşulları yüzünden, kafilenin yüzde 80’i kaybolur.
Kafilede, küçük çocuklardan ve yaşlılardan kimse hayatta kalamaz.
Çinliler’in saldırıları,açlık, susuzluk ve zor iklim koşulları derken yüzde seksen zaiyat verilir.
Tarih kitaplarından hikaye gibi okuduğumuz bu “yaşanmışlıkları” birinci ağız olarak Şirzat Doğru şöyle anlatıyor:
– Çin’in saldırıları sırasında çok kayıp verdik. Kimisini esir aldılar, kimisini öldürdüler. Kimisi çölde kayboldu, kimisi Himalayalar’daki oksijen azlığına dayanamadı.
iki sene kadar tamamen yabani hayvan eti yedik. Mesela “zebra” dediğimiz yabani eşek, “kotaz” dediğimiz dağdaki “yak”, bize gıda oldu. Hatta çoğu yerlerde yiyecek ot bulamayan develerimizi bile et yemeye alıştırdık. Taklamakan Çölü’nde insanlar su bulamadıkları için, yolda kalan hayvanları kesmek ve kanlarını içmek suretiyle susuzluklarını gidermeye çalıştılar. Sonradan öğreniyoruz ki, kan susuzluğu gidermiyor, daha da susamalarına yolaçıyormUŞ. O da fayda etmedi.
Tibet’ten geçerken yüksek bir yerde insanlar, oksijen yetersizliğinden şişerek öldüler. Orada sorduğumuz Tibetliler bize “size burada iki tane ilaç lazım; birisi alkol gibi birşey, diğeri insan idrarı. Bunları içerseniz, ölümden kurtulabilirsiniz” dedi. Ondan sonra bizler birbirimizin idrarını içerek susuzluğumuzu giderdik ve hayatta kaldık.

HİNDİSTAN’A VARIŞ
Çin’in işgalinden kaçanlar asasında Amerikan Konsolosu’da vardır. Tibet’e kadar kafileyle beraber ilerleyen konsolos, burada ayrılmaya karar verir. Ayrılırken kafilenin liderlerinden olan Şirzat Doğru’nun amcasına ortasından yırttığı 5 doların bir parçasını verir ve ekler:
– Nasıl olsa bir gün karşılaşacağız. O zaman birbirimizi bu dolar parçalarıyla daha tanırız.
Hindistan’a kafileden önce ulaşan ABD konsolosu ve ailesi, bu ülkenin kızılhaçına “büyük göçü” haber vererek, zor durumdaki kafile mensuplarına insani yardım yetiştirilmesini sağlar.
18 bin kişi olarak yola çıkan Türk kafilesinden geriye sadece 1.800 kişi kalmıştır.
Şirzat Doğru “Hindistan misafirliğini” şöyle anlatıyor;
– Biz o ülkeye çırılçıplak geldik. Yolda bütün hayvanlarımız öldü. Hiç bir şeyimiz kalmamıştı. Bize orada Kızıl Haç yardım etti.
İlk günler, neden geldiklerini bilmedikleri “öteki”leri yadırgar.
Müslüman Hintliler, kafilede Kuran okuyan insanları görünce sıcak davranmaya başlarlar. Kafile burada parçalara ayrılırken, Şirzat Doğru ve yakınları, Kızılhaç’ın da yardımıyla 1954 yılında Türkiye’ye ayak basar.
Türk Devleti, bu zor durumdaki soydaşlara sahip çıkar.
Türkiye’nin çeşitli bölgelerine dağıttıktan sonra başlarını sokacakları birer de ev verir.

TÜRKİYE CENNET
Şirzat Doğru ve ailesinin kısmetine Salihli çıkar.
Şirzat Doğru, zor günlerinde kendilerine sahip çıkan Türkiye’ye duydukları minneti de şöyle anlatıyor:
– Yaşamak zordu, ama biz yaşıyorduk. Devlet iş verdi, ev verdi. Ev vermek de büyük mesele. Allah’a çok şükür Türkiye’ye gelenlerin çoğunun eli para tuttu. İnsanlar da sahip çıktı. Türkiye cennet memleket ama kıymeti bilinmiyor. Bir de geçmişimize sahip çıkabilsek….

Kımız Türkler’in ata içkisidir
Şirzat Doğru, 1954’te Türkiye’ye geldiğinde Türk Kültürü’nün iki önemli parçasının unutulmaya yüz tuttuğunu görmüş. Bunlardan birisi Tüm Türk boyları insanlarının doğup büyüdüğü “Otağ”, diğeri ise sağlık kaynağı ata içkisi “kımız”dır. Türkler’e unuttukları değerlerini hatırlatmayı amaçlayan Doğru, Kemalpaşa’da Nif Dağ’ı eteklerinde ana yurttaki Altay Dağları’na ve yaylalarına benzer 300 dönümlük bir vadi seçer. İçinde “otağ” tarzı mimarilerin olduğu çiftlikte, aynı zamanda “kımız” üretimi de yapmaya başlar.
Bir yandan Şirzat Doğru’nun elimize tutuşturduğu “Kımız Çiftliği” broşürünü incelerken, bir yandan da kendisini dinliyoruz;
– Çiftlikte herşey var. 35 civarında “yılkı” var. Sizin “at” diye bildiğiniz… Yılkı, atın genel anlamıdır. Onun kısrağı olur, aygırı olur, atı olur. Kusura bakmayın, sizler at kelimesini yanlış kullanıyorsunuz. Hepsine “at” diyorsunuz. Halbuki Türkçe’de “yılkı”dır. At Türkçe’de “iğdiş edilmiş erkek yılkı” demektir.

Türk kültürlerinin sentezini yapıyorum
Şirzat Doğru, kurduğu bu çiftlikle hem Anadolu Türkler’ine unuttukları değerlerini hatırlatmayı, hem de Türk kültürlerini sentezlemeyi ve kaynaştırmayı amaçlamış. Bu maksatla her haftasonu çiftlikte bir Türk boyunun yemekleri, direklere de 7 bağımsız Türk Cumhuriyeti’nin bayrağı asılıyor. Şirzat Bey, bazı direklerin boş oluşunu da “bayrak temininde güçlük çekiyoruz” şeklinde açıklıyor. Türk boylarının ayrı ayrı milletlermiş gibi yansıtılmasına son derece üzüldüğünü belirten Doğru şöyle devam ediyor:
– Kazaklar başka millet, Özbekler, Kırgızlar başka millet gibi aktarılıyor. Biz başka millet değiliz ki… Biz Türküz. Bunu yemeklerimizle de ayırmak istiyorlar. Ama ben buna “hayır” diyorum. Hepimiz biriz, yemeklerimiz de bir. Ben burada “Türk Kültürü”ne çalışıyorum. Bu bakımdan benim felsefem zor geliyor başkalarına.

İkinci vatanda ikinci bahar
Sohbetimiz sürerken, Şirzat Bey’in eşi Gülnar Hanım kendi kültürüne özgü kıyafetleriyle geliyor yanımıza. Şirzat Bey İle Gülnar Hanım’ın evlilikleri, her ikisinin de ilk evlilikleri değil. Önceki evliliklerinden Şirzat Doğru’nun 7, Gülnar Hanım’ın 4 çocuğu var. 1994 yılında Türkiye’de tanışan çift birbirlerine “ikinci vatan”larındaki “ikinci bahar”larında canyoldaşlığı yapıyor.
Eşi gibi Doğu Türkistan’da doğan Gülnar Hanım Pekin doğumlu. 8 yaşına kadar orada kalan ailesi, 1962’de ana yurtları Kazakistan’a göçüyor. Orada gıda mühendisliği okuyan ve özellikle “kımız üretimi”nde uzmanlaşan Gülnar Hanım, çiftlikte eşinin en büyük destekçisi.

Etiketler: # # #